Olympos demiş yaşadığımız coğrafyanın insanları başı göklere yükselip bulutlara karışan yüksek dağlara. Önce hayalinde yarattığı tanrıları oturtmuş zirvelerine, sonra tanrılara denk gördüğü, tanrı katına yükselttiği kahramanlarını ve krallarını yerleştirmiş doruklarına.
Önce Sümerlerde başlamış yüksek dağların doruklarının kutsallığı inancı, ardından dağların gergef gibi işlediği Anadolu’ya, oradan Yunanistan’a doğru geçmiş bu inanç. Sümerler dağlara ibadethane kuramamışsa bile yüksek dağlara benzetmişler yedi katlı, basamaklı Ziggurat denen tapınaklarını.
Doruklarını kah gelinlik gibi geçirdiği karların, kah başına taç gibi yerleşen bulutların süslediği on dokuz yüksek dağa Olympos demiş ve Olymposların zirvelerini kimi zaman tanrılarına adamış , kimi zaman ibadethanelerini yerleştirmiş Anadolu halkı.
Bursa Uludağ, Bartın’da Arıt Dağı, Antalya’da Tahtalı Dağı, İzmir Kemalpaşa’da Nif Dağı, Edremit kuzeyindeki Kazdağı, Toros Dağları, Aladağ, Hisardağı, Çıralıdağ, Kardüzdağı, Kızılkaya dağı, Musa Dağı, Allahu Ekber Dağı antik çağda Anadolu’da Olympos olarak anılan dağlardan ilk akla gelenler.
Anadolu halkı yıllar ve çağlar içinde unutmuş Olymposları, başka başka adlarla anılır olmuş başı bulutlara karışan yüksek dağlar. Anadolu’nun unuttuğu Olympos’a Yunanistan sahip çıkmış Tesalya bölgesindeki Olympos adıyla anılan tek bir dağla.
Tarih boyu yücelik ve ululuk simgesi olmuş dağlar. Ülkenin koruyucusu, çatısı kabul edilmiş çoğu zaman. Tanrılara yaklaşılan, olgunluğa ulaşılan okul olmuş neredeyse tüm inançlarda. İnsanlar sadece inançlarını mı mesken etmiş yüksek dağlara?
Özgürlüğe kaçış olmuş tarih boyu dağlar. Kimi baskılardan kaçıp sığınmış dağlara, kimi zorba yasalardan ve insanlardan kaçıp mesken tutmuş dağları. Belki o sebepledir ki hep özgürlüğün, başeğmezliğin, bağımsızlığın, onurun, dik durmanın, sözünün eri olmanın simgesi olmuş dağlar; tıpkı günümüzde kentlerin ağır yaşam koşullarından, kirli havası ve yoğunluğundan, sosyal statü adı altında insana giydirilmiş urbadan kaçış noktaları olması gibi.
Doruklarına tanrılarını oturttuğu dağların etekleri ve yamaçları yurt olmuş, ocak olmuş, yuva olmuş insana ama hep gözü karlı bulutlu tepelerinde olmuş dağların. Tutku olmuş çoğu zaman doruklara ulaşmak.
Çağlar boyu nesilden nesile zamanımıza ulaşan, kanımıza, genimize işleyen bu tutku belki bizleri doruklarına ulaşamasak da; yamaçlarında dolaşmak, havasını solumak, tarihine dokunmak, tüm canlılığıyla beslediği ağaçların, bitkilerin, çiçeklerin arasına karışmak arzusuyla dolduran. Yine bu arzudur ki; dostlukla, sevgiyle, dayanışmayla Anadolu’nun yüksek dağlarında dolaşmak için bizleri OLYMPOS’da buluşturup bir araya getiren…